Hazırlayan: Ali AKSAKAL

     

    Ağız (Şive, aksan), bir dili konuşma tarzıdır. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzıdır. Bir ana dilin içinden çıkmış, tarihte ondan ayrılmış kollarına da bir kısım dilbilimci şive demektedir. Kıpçak şivesi gibi.

           Ünlü dilbilimcimiz Prof. Dr.Hasan Eren, ağzı şöyle tanımlamaktadır: “Ağız, bir dilin sınırları içinde, bölgelere göre değişen söyleyiş özelliğidir.” Denizli ağzı,Tekirdağ ağzı, Keles ağzı gibi.

    .      Ortak dil Türkçenin, ortak ağzı İstanbul ağzıdır. Ancak, şive konusu sadece dilbilimine ait bir kavram değil, halkbiliminin (folklor) de yakından incelediği bir konudur.

           Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur. Bölge kültürünü, yöre özelliklerini taşır. Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır. Sakıp Sabancı merhum, şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir. Bir ağzı en iyi anlatan, o civarda konuşulan kelimelerdir. Ben de size kısa bir Keles Ağzı Sözlüğü sunmak istiyorum.

           İlçe halkının konuşma özellikleri, yani ağız özellikleri arasında; kelimelerin söylenişinde bazı harf ve hecelerin düşürüldüğü sıkça görülür. Harf düşürmeleri genellikle kelimenin ilk hecelerinde görülür. Örnek: gelmek : gemek, görmek: gömek, gitmek: gi’mek, ötmek: ö’mek,,akşam:  aşam, böyle: böle, devşirmek: deşirmek, çeyrek: çerek.

           Bazı kelimelerin de baş harfleri değiştirilerek söylenir. Örnek: binmek: minmek, pancar: mancar, pekmez: bekmez, bıçak: pıçak, otel: ütel, parmak: bamak, vişne: fişne, günah: künah/künaf, testi: desti, patlıcan: badılcan,v.b.

           Bazı kelimeler de son harfleri düşürülerek söylenir. Örnek: güzel: güze, bağ: bâ, kadar: gada, keder: kede, çocuklar: çucukla, v.b.

          Aşağıda vereceğim, Kiraz Ağzı ile ilgili kelimelerin çoğu, artık şehir merkezinde değil, köylerde kullanılmaktadır. Kiraz merkezinde eğitim seviyesi arttıkça; Kiraz Ağzı, giderek Türkçemizin ortak ve en güzel ağzı olan İstanbul Ağzı’na doğru güzel hale gelmektedir.


     

     


    Kiraz Ağzı/Şivesi Sözlüğü:

     

           -A-

    aba :abla

    abamgille:ablamgiller, ablamlar

    abdestlik: Banyo / bulaşık yıkama yeri

    acansız: Acele, tez, hızlı

    acır: acur, saatlıkgillerden

    açık: Fazla kısa ve dekolte giyinen

    açıkkasa: Kamyon

    açınmak: Açılmak

    adam: Koca (eş)

    adirse/edirse: adres

    afallamak: Şaşırmak

    afartmak: Abartmak

    agmag: anmak

    agnanmak/annanmak: Yatıp yuvarlanmak

    : Donun ortasındaki parça.

    ağartı: Süt, yoğurt.vb./ Işık, aydınlık

    ağdırmak: Yükün bir tarafı ağır gelerek aşağıya sarkması

    ağırlık: Nikahta kız tarafına verilen para, başlık.

    ağız: Doğuran ineğin ilk sütü.

    ağmak: Çıkmak, yükselmek

    ahar: Çeşme yalağı

    akappak: Bembeyaz

    akdon: Erkeklerin giydiği pamuklu, uzunca lilot

    âkıdeş: Arkadaş

    akıtma: Cıvık hamuru saça akıtılarak pişirilen ekmek

    akmak: Meyletmek (sevmek

    al: Hile

    alaf: Ateş, sıcak, alevli ateş.

    alakabak: Alacalı  büyük kuş.
    alavuş: Telaş/Tehdit yollu bağırma.

    alasıya: Sonra geri almak için verilen.

    alcek: Alacak

    aldırmak: Kaptırmak (mal, para,vb)

    alengirli: Zor, güç, içinde tuzak bulunan

    aletirik/eletirik/ceryan: Elektrik

    alma: Elma

    aluguş: Baykuş

    amal: Eziyet "Bu çocuk çok amallı, ben buna bakamam."

    amallanmak: Hırçınlaşıp ağlamak (bebek)

    amel: İshal

    ânâ/anâ: Şaşkınlık ifadesi/Allah Allah!

    angaz: Yıkıntı, enkaz

    anneç: Karşı taraf

    âpa: Arpa

    aparlo: Hoporlör

    appak/ apak: Beyaz, ak, temiz

    aralaşmak: Uzaklaşmak, ayrılmak

    ardılmak: Üstüne atılmak, dalından asılmak

    argaç: Dokumacılıkta bezin enine atılan iplik, atkı

    arka: Yardımcı, koruyucu

    askıntı: Musallat olma.

    âşam: Akşam

    aşırı: Uzak

    atak: Çocukların oynadığı bilye. Atak-firlak, atılgan.

    âveç: Ağaç

    avkalamak: Hırpalamak, sarsmak

    avukma: Patates, kır otu, vb.’den yapılan salata

    ayakyolu: Hela, WC, tuvalet.

    ayıkmak: Ayılmak

    ayıngaç: Zakkum ağacı

    ayıt: Hayıt ağacı

           -B-

    babıç/babuç: Ayakkabı, pabuç

    badak:  Toprak testi, bardak

    bâdeş: Bağdaş

    badılcan: Patlıcan

    bağa: Kaplumbağa

    bakem: Bakayım

    bakınmak: Bakılmak (doktora,v.b.)

    balamıt: Palamut ağacı

    balımek: Bağlamak

    balkımak: Parlamak, ışımak (ay,v.b.)

    balkan: Sık orman.

    bamak. Parmak

    bamile: Bamya

    banak/banım: Banılan,elle alınan bir lokma

    bandaklamak: Orasından burasından yemek.

    bandırmak:  Bulaştırmak, batırmak


    baraç: Baraj 

    barba: Beraber

    barışmak: Pazarlık etmek ve anlaşmak

    başak: Ürün toplarken dalda/tarlada kalan

    başakçı: Başak toplayan

    bata’lık: Bataklık

    battane: Battaniye

    baydan:  Eskiden, önceden

    bayıbildig: Aşağı yukarı, tahminen/Sahiden, gerçekten

    bayılmak/ baymak: Yorulmak/yormak

    baylan: Nazlı, sevimli ama şımarık

    bebbe/böbbe: Küçük

    bekmez: Pekmez

    bel/belen: Yamaç

    belegarı: Belli belirsiz, yarım yamalak, şöyle böyle, hayal meyal

    belermek/belertmek: Gözleri açılıp kalmak.

    Bellambol günü: Perşembe günü.

    bengildemek/pengildemek: Korkarak  sıçramak

    besimet/besmet: Peksimit

    beslenti/beslenki: Evlatlık

    beşbıyık:  Muşmula, döngel

    bıcık: Sarmaşık bitkisi (yenir)

    bıdırdamak: Fısıldaşka,mırıldanmak

    bılaşık: Bulaşık

    bıngıldag: Yeni doğan çocuğun başındaki yumuşak kısım.

    bicez: Bir tanecik

    bide: Pide

    bigavıl: Bir ihtimal

    bilader: Birader, arkadaş

    bildik: Tanıdık

    biliç: Piliç

    binit: Binecek hayvan, araba

    bingeşdirmek: Birbirinin üstüne bindirmek

    binmek/minmek: Çıkıp üstüne oturmak

    birez: Biraz

    bişgen: Çabuk pişen

    bişmek: Pişmek

    bitik: Bitişik

    biyo/biyol: Bir kere, bir defa/Hele

    boğasak/bursamak: Boğaya  çekilme zamanı gelmiş

    bor: Boz renk

    boşanmak: Hayvanların bağlandığı ipten kurtulması

    boşlamak: Ardını aramamak, boş vermek

    boz: Açık toprak rengi

    bozmak/pozmak: Altın, döviz satmak/ Oruç açmak

    böber: Biber

    böce/böcük: Böcek

    bölce: Börülce

    bö’le: Böyle

    börek: Böbrek

    börtdürmek: Az pişirmek

    börtmek: Güneşte yanmak, kızarmak    

    böyün: Bugün

    buba: Baba

    bucurgat: Vinç

    buggun/bungun: Sıkıcı, bunaltıcı (hava,vb)

    bulaşmak: Karışmak, sataşmak

    burç: Taze filiz (asma,vb)

    burgaşık: Bükülmüş, kıvrılmış (ip,vb)

    burkmak/burmak: Bükmek, incitmek (ayak,vb

    buruk: Olgunlaşmış ve kurumaya başlamış incir

    buruntu: Karın ağrısı, ishal

    buymak: Donmak

    buza: Buzağı

    buzalamak: Doğurmak

    büğelek: Sığır sineği, eğrice

    bülüg:Küçük çocukların erkeklik organı

    bürümek: Her yeri kaplamak

           -C-

    caba Bedava, üstüne hediye vermek

    can alıcı: Azrail

    canavar: Kurt

    candırma: Jandarma

    canevi: Yürek, kalp

    carcur: Fermuar

    cavur/cavır/gavur: Kâfir

    ceccal: Çapulcu gibi, deccal

    cerez: Çerez

    ceryan: Elektrik

    cevcev: Çok sıcak/Bir toplantının veya işin en kızgın ve hareketli anı.

    cıbıl/cıbıldak: Fakir/çıplak

    cıvara/cigara: Sigara

    cıvmak: Yukarıya doğru zıplamak/fırlamak

    cici: Yeni

    cingen: Çingene/Roman

    cinguş: Serçe

    cizme: Çizme

           -Ç-

    çağıl: Küçük taş yığını, çakıl

    çağlak: Çağlayan

    çakıldak: Taze fasulye

    çakıldaklı: Geveze

    çakırdilen/çakırdiken: Isırgan otu

    çalmak: Çarpmak, vurmak. Üzerine sürmek

    çamır/çamur: Krem bulaşık deterjanı

    çapar: Karışık renkli, benekli

    çapıt/çaput: Paçavra

    çatmak: Sataşmak/Odunları çapraz olarak ocaklığa yerleştirmek

    çavuş: Koca (eş)

    çaynaşmak: Birbirine karışmak, telaşlanmak

    çeket : Ceket

    çekme: Küçük toprak küp

    çelermek: Gözleri açılıp kalmak

    çelen: Çatının duvar dışına taşan saçağı


    çelim: Güç, kuvvet.

    çelimsiz.: Güçsüz, zayıf.

    çember: Yazma

    çemelemek: Ayakları/elleri örten giysiyi yukarıya doğru sıvamak

    çemkirmek: Ne dediği belli olmadan bağırarak konuşmak.

    çentmek: Doğramak, kertmek

    çepel: Su, vb. üstündeki pislik, çöp

    çepiş/çepiç: Keçinin dişisi

    çevirmek: Yönetmek (iş,ev,vb)

    çevre: Dört kenarı oyalı mendil

    çıkı: Küçük bohça, çıkın

    çılbak: Çıplak

    çıldırtı: Çıtırtı, hafif ses

    çı’lı/çıklı : Katıksız, sade

    çımkı: İnce sopa, odun

    çımkışmak: Sızlamak, zonglamak

    çıngı:   Kıvılcım

    çırakma: Eski aydınlatma aracı, şamdan/kandil

    çırpı: Küçük çalı dalı

    çıtır: Kibrit

    çıvgın: Meyilli hızlı yağan yağmur

    çıvırmak/çığırmak: Çağırmak, söylemek/Türkü, vb.

    çiçek: Karnabahar

    çiğ: Ham, pişmemiş,idmansız

    çiğin:  Omuz başı

    çiğirdek: Kavunun olgunlaşmamışı.

    çiğnem: Bir kez çiğnenecek kadar

    çikin: Çirkin

    çikolata: Kahve ile şeker karışımı meze

    çilbir: Hayvan bağlanan sicim, yular

    çilemek: Yağmur çiselemesi

    çilkim:  Salkım

    çintmek: Kırmak, küçük parçaya bölmek

    çipildemek: Sıçramak.

    çitilemek: Çamaşırı iki el arasında temizlemek.

    çitmek: Çamaşırı taşa vurarak yıkamak, çitelemek.

    çivdirmek/çöğdürmek: Su, sıvıların incecik fışkırması. İleriye doğru fırlatmak

    çoktan: Çok eskiden olmuş bitmiş

    çöğmek: Fırlayıp atlamak. "Hendekten çöğdüm geçtim."

    çökel: Felçli

    çökelivermek: Çöküvermek.

    çöküşmek: Başına üşüşmek/toplanmak

    çölmek: Çömlek

    çömelmek: Dizleri kıvırarak yere değmeden durmak

    çönmek: Çömelmek

    çövdürmek: Ayakta çiş yapmak.

    çucuk: Çocuk

           -D-

    daban: Taban

    dabanca: Tabanca

    dad: Tat, lezzet

    dadmak: Tatmak

    dakmak: Takmak

    daklaşmak: Tartışmak

    da’lı: Tatlı

    dalıgan: Isırgan otu

    dambaş/dambeş: Eski evlerin toprak çatısı

    damızlık: Yoğurt mayası

    dane/tene: Tane

    daraç/daraşlık: Dar, dar yer

    darag: Tarak

    darçın: Tarçın

    dartmak: Tartmak, sertçe çekmek

    dastar: Başa bağlanan yazma, örtü.

    daş: Taş

    daşak:Taşak

    daşa’lı: Cesur, girişken

    davun Belâ

    dayı:  Güzel/ Annenin  kardeşi

    debelleş/tebelleş: Musallat, başını ağrıtmak.

    değirme: Namaz örtüsü

    delice: Zeytin,vb. ağacın aşısız fidanı.

    demin/temin: Biraz önce

    dendi: Haydi (teşvik için)

    dene: Tane

    denişik: Değişik

    depme/depik: Tekme

    desdeng:  Tastamam, tıpatıp uymak

    deste: Kat, takım ve tahıl bağı

    destur: İzin

    deşiriksiz: Elinden iş gelmeyen, dağınık

    dêşirmek: Devşirmek

    deşmek: Yarıp açmak, yarmak

    deştimen: Korucu, kır bekçisi

    devrent: Derbent

    devriş: Derviş

    deymen: Değirmen

    dığan/dıvan: Tava

    dıkım/tıkım: Lokma

    dırbızan: Merdiven korkuluğu

    dırnak:Tırnak

    dıvan: Tava

    digelmek/dinelmek: Ayakta dikilmek/durmak

    dilbaz: Konuşkan, çok dil bilen

    dilince: Hal diliyle, kendine has

    dillenmek: Konuşmaya başlamak

    dimi: değirme

    dingilmek: Devrilmek

    direm: Dirhem

    dirgen : Çatal diren (harmanda ve yemek yerken kullanılan)

    dirt : Tam pişmemiş, çiğ

    dişindirik: Azgın hayvanları kolay idare edebilmek için, ağızlarına, ip veya zincir ile

    hayvanın dili ile çenesi arasına sıkıştırma şekli. Haşarılığın önlemek için yapılır

    ditmek/divtmek: Didiklemek, didik didik etmek

    dogdurma : Dondurma

    doguz: Domuz


    doğram: Lokma, parça

    doğramaç: Yoğurt, ayran, süt,vb.içine ekmek doğranarak yenen karışım.

    dokanmak: Dokunmak

    domat/tomati : Domates

    dovar: Duvar

    dölüm: Dönüm

    dömbüldek: Takla

    döndermek: Döndürmek, çevirmek

    dulcuk: Dul kadının yetiştirdiği her lafa giren, ukala kadın

    dutgeç/tutgeç: Sıcak tencereyi tutmak için kullanılan bez parçası

    dutuşmak: Tutuşmak, yanmak

    duz: Tuz

    düğlek: Ham kavun, kelek

    düggen.Dükkan, bakkal

    düm: Su (çocuk dili)

    dümbek. Darbuka, dümbelek

    dürtek: Kuş veya tavuğun gagası

    düve: Yavru yapmamış dişi sığır.   

     



    Kiraz Şivesi (AĞZI) Kelimeler A-D Diğer Haberler

Arşiv

Üye Girişi

E-Mail:   

Şifre:   

• Şifremi Unuttum • Yeni Üye • Hesabım

Günün Sözü

    Yiğit yaşadığı günün hesabını yapmaz...